قانون الحياة | Yaşam yasası

تشرح لنا هذه القصة حكاية صبي صغير يعيش مع جده، و كيف أن الصبي فهم قانون الحياة من جده العزيز، القصة بالغة العربية مترجمة للغة التركية نتعلم منها كلمات كثيرة

قانون الحياة

قصة قانون الحياة Yaşam yasası

ملخص قصير


هذه قصة صبي صغير يعيش مع جده، تشرح لنا هذه القصة كيف أن الصبي فهم قانون الحياة من جده العزيز، و كيف أن العمل الدؤوب هو أهم شيء في هذه الحياة و هي قانون الحياة الأساسي، فلولا قانون الحياة هذا لكانت حياتنا من دون معنى. القصة بالعربية و مترجمة للتركية فيها من الفائدة الكثير من الكلمات الجديدة.




بداية قصة قانون الحياة


كان صبي يعيش على تلة خضراء عالية في بلاد بعيدة مع جده العجوز الذي يرعاه و يحبه كثيراً.

Küçük bir çocuk, uzak ülkelerde yüksek ve yeşil bir tepenin zirvesinde kendisine bakan ve onu çok seven yaşlı dedesiyle birlikte yaşıyordu.


و إذا كان الجد يخرج كل يوم إلى حقله ليعمل فيه طوال اليوم كان الصبي يخرج كل صباح مع شروق الشمس ليقف على قمة التلة العالية ينظر إلى الأفق و يفتح رئتيه لهواء الصباح النقي.

Dede her gün, gün boyu çalışmak üzere terlesına çıkınca, çocuk da her sabah güneşin doğuşuyla birlikte yüksek tepenin zirvesinde çıkar, zirvede durup ufka bakar, akciğerlerini sabahın temiz havasına açardı.


فما تلبث الشمس أن تغمره بنورها و تغمره معها سعادة كبيرة عندما يشعر بقوة أشعتها تتغلغل في جسمه.

Çok geçmeden güneş ışığıyla onu kaplar, güneş ışınlarının bedeninin içine kadar sızdığını hissedince, büyük bir mutluluk içini sarardı.

الصبي يكسب الطاقة من الشمس


كان الصبي يحب الشمس و هي تكسب ضياءها في بريق عينيه و في تألق خصلات شعره الذهبية و في لون بشرته المسمر.

Çocuk güneşi severdi. Güneş de ışığını onun ışıl ışıl parlayan gözlerine, altın gibi parlayan saç örgülerine, bronzlaşan ten rengine akıtırdı.


و هي التي تسكب في جسده قوة خارقة، تمنح الحياة لكل ما حولها من الأشياء.

Güneş onun bedenine olağnüstü bir güç akıtıyordu. Bu güç etrafındaki her şeye hayat bahşediyordu.


كان الصبي ينظر من قمة التلة إلى البعيد فيرى بحراً واسعاً أزرق اللون، يتماوج على سطحه انعكاس أشعة الشمس كأنه ماس متدفق. كان ذلك يسحره و يشده لمغامرة جديدة.

Çocuk tepenin zirvesinden uzaklara bakıyor, masmavi engin bir deniz görüyordu, Güneş ışınları adeta yerden fışkıran elmas gibi dalga dalga denizin yüzeyine yansıyordu. Bu manzara onu büyülüyor, yeni bir maceraya sevk ediyordu.



فقد اعتاد أن يرافق جده في مغامرات كثيرة، يكتشف فيها العالم من حوله.

Çevresindeki dünyayı keşetmekte için atıldığı birçok macerada dedesinin de ona eşlik etmesine alışmıştı.

سوء الحالة الصحية للجد


و لكن الجد الآن أصبح طاعناً في السن و ها هو يقول له لقد تقدمت بي السنون يا بني … و لا بد لي من أن أرحل عنك قريباً، فعليك أن تتسلح بالمعرفة و العمل الدؤوب.

Fakat şimdi dedesi yaşlanmış, ona şöyle diyordu: İyice yaşlandım oğlum. Çaresiz, yakından senden ayrılacağım. Bilgi ve ısırarlı çalışma azmi ile silahlanmalısın.


كان الجد و هو رجل حكيم متواضع و بسيط، يعرف أن حفيده ليس صبياً عادياً و يعرف أن الشمس تمنحه كل يوم قوتها الخارقة فيصبح قادراً على أن يعيد الحياة إلى ما حوله، ما أن يمسك به بيديه القويتين و لكن الشمس عندما كانت تغيب، تغيب معها قوة الصبي.

Dede mütevazı ve sade yaşaya bilge bir adamdı, torununun sıradan bir çocuk olmadığını biliyordu. Güneşin her gün ona olağanüstü gücünü bahşettiğini, böylece çevresindekileri iki eliyle tutar tutmaz, onlara yeniden hayat vermeye kadir hale geldiğini biliyordu. Fakat güneş battığında onunla birlikte çocuğun gücü de kayboluyordu.


لقد سمعه ذات مرة يقول لوردة الصباح الذابلة، لا تحزني يا ابنتي العزيزة، سأسكب في عروقك قوتي فتسري الحياة في نَسْغِكِ.

Bir gün çocuğu solmak üzere olan sabah gülüne şöyle derken işitti: Üzülme sevgili kızım. Senin damarlarına gücümü akıtacağım ve özsuyuna hayat gelecek.


و يقول لكلبه الأسمر و هو يمسح على جسمه الصغير، لقد أصبحت هرماً يا رفيقي و كنت دائماً معي، لم تفارقني يوماً. فلن أدعك تموت و سأعيد إلى جسمك الهزيل هذا.

Kır köpeğe, küçük bedenini sıvazlayarak şöyle diyordu: Artık yaşlandım dostum. Sen hep benimleydin. Birgün bile benden ayrılmadın. Senin ölmene müsaade etmeyeceğim. Senin bu zayıf bedenine yeniden hayat vereceğım.

الصبي يدرك معنى قانون الحياة


لكن الصبي لم يكن ليدرك أن جده عندما كان يأخذه معه إلى الحقل و يطلب منه أن يزرع الزرع و يعتني به و يحصد ثماره بعد مدة يريده أن يعتمد على قوة الحياة الحقيقية و هي العمل.

Fakat Çocuk dedesi onu kendisiyle birlikte tarlaya götürüp ondan ekin ekmesini, ekinle ilgilenmesini, bir süre sonra ürünü biçmesini isterken, aslında onun gerçek hayat gücüne, yani çalışma gücüne dayanmasını istediğini anlayacak yaşta değildi.



و ذات يوم تأخر الصبي عند قمة التلة الخضراء على غير عادته حتى أوشكت الشمس على المغيب.

Bir gün çocuk alışılmışın dışında yeşil tepenin zirvesinde gecikti. Nerdeyse güneş batacaktı.


و قبل أن يعود إلى البيت أسرع يجمع أغصان الشجرة الكبيرة التي كسرتها العاصفة. و أخذ يغرسها في الأرض من جديد و ضوء الشمس يملأ عينيه و الأمل يملأ صدره بأنها ستصبح أشجاراً قوية كأمها الشجرة الكبيرة.

Eve dönmeden önce koşup fırtınanın kırdığı büyük ağacın dallarını topladı, onları yeniden toprağa dikmeye başladı. Güneş ışığı gözlerini dolduruyordu. İçi onlaın büyük anaları gibi yeniden güçlü ağaçlar olacağına dair umutla doluyordu.

الجد يفارق الحياة


عندما وصل إلى بيت جده، وجد جده و قد فارق الحياة فأسرع نحوه و هو يظن أن قوته الخارقة ستجعل جده يعيش من جديد، و لكنه عندما التفت نحو السماء ناظراً إلى الشمس وجدها قد غابت و لم تخلف وراءها في الأفق سوى شعاع أحمر ضعيف.

Çocuk evine ulaştığınde, dedesinin ölmüş olduğunu gördü. Hemem ona doğru koştu, olağanüstü gücünün dedesini yeniden yaşatacağını sanıyordu. Fakat güneşe bakmak için yüzünü gökyüzüne döndüğünde, güneşin batmıştı olduğunu gördü. Geride ufukta zayıf kızıl bir ışıktan başka bir şey bırakmamıştı.


عندما أمسك بالعجوز بيديه القويتين لم تعد إليه الحياة. لقد عجزت قوته الخارقة عن أن تمنح الحياة حتى لأحب الناس إلى قلبه.

Güçlü elleriyle ihtiyar dedesini tuttuğu zaman dedesi canlanmadı. Olağanüstü gücü, kalbinin en çok sevdiği insana bile hayat bahşetmekten aciz kalmıştı.


فأطرق و الحزن يملأ عينيه و فكر طويلاً و أدرك أنه يمكن للحياة أن تستمر فقط منن خلال الجد و العمل، و أن عليه أن يعتمد على نفسه و على دأبه، لا على ما منحه إياه الله.

Bşını önüne eğdi gözleri hüzünle ve anladı ki hayat ancak gayret ve çalışmakla devam edebilirdi. Bunun için sadece kendine ve kendi gayretine dayanmalıydı, Allah’tan ona bahşettiğine değil.


فقال في نفسه و هو يشعر بالتقصير سامحوني يا أحبتي.

İhmalini hissederek içinden: Beni bağışlayın, dostlarım, dedi.



About Post Author

اترك رد

error: المحتوى محمي من النسخ أو الطبع